Merhaba Arkadaşlar,
Geçtiğimiz günler basketbol adına oldukça hareketliydi. Özellikle benim için dün. Öncelikle Euroleague Final Four 2011 oynandı ve Barcelona’ da düzenlenen seride, Panathinaikos nefes kesen mücadelede Maccabi Electra’ yı 78-70 yenerek şampiyon oldu.
(Bu arada unutmadan hatırlatayım. 2012 Final Four’ da Sinan Erdem spor salonunda oynanacak. Dolayısıyla şimdiden bilet paralarını biriktirmeye başlamakta yarar var )
Tüm maçları seyredemedim ancak bu Pazar oynanan Montepaschi Siena – Real Madrid maçının tamamını ve finalin bir kısmını izleme fırsatını buldum.
Aslında Final Four’ a kalan takımlar arasında bu sene benim gönlümden geçen takım Montepaschi Siena olmasına rağmen, tecrübesi ile bu işte ön plana Panathinaikos’ un(96,2000,2002,2007,2009 Euroleague şampiyonu) çıkacağını az çok tahmin ediyordum.
Neden Montepaschi derseniz?
Aslında son yıllarda sıklıkla Final Four gören bu sistem takımının oyun anlayışı, disiplin, savunma gayreti ve istikrarının, kupayı bir kere de olsa almaları için yeterli olduğunu düşünüyordum. Tabi işin ucunda son derece değerli teknik direktörler ve oyuncular da yer alıyor. Özellikle bu seneki Final Four’ da gerek Panathinaikos gerek Maccabi Elektra bu anlamda ön plana çıkıyorlardı. Kaldı ki finali de bu iki takım oynadı.
3ncülük maçı Montepaschi ile Real arasında oynandı. Açıkçası Real Madrid’ li oyuncuların bir önceki yarı final maçında olduğu gibi isteksizlikleri devam etti. Önemli bir konsantrasyon eksiklikleri vardı. Bu anlamda Montepaschi daha iyi bir sistem takımı olduğunu da gösterdi. Siena’ da en çok dikkatimi çeken oyuncu ise BO McCalebb oldu. Topla inanılmaz hızlı ve atlet bir oyuncu. Ömer Onan’ ı andıran bir hızı var ve hatta daha hızlı sonuca ulaştığını da söyleyebilirim. Aslında Siena, Olympiacos’ u eleyerek Final Four’ a katılmıştı. Şansızlıkları yarı final’ de yine bir yunan ekibi ile karşılaşmış olmalarıydı. İlginç olan ise , Top 16’ da Real Madrid ile karşılaşıp her iki maçıda kaybetmiş olsalarda 3ncülük maçında Real Madrid’ i yenmeyi başarmalarıydı.
Panathinaikos, Efes Pilsen’ in grubunda yer alan takımlardan birisiydi ve Efes Pilsen’ i her iki grub maçında da yenmişti. Playoff’ larda güçlü Barcelona’ yı geçtiler. Final Four’ da Montepaschi’ yi eleyen, Panathinaikos’ un 16 oyuncusundan 11’ inin Yunan asıllı olması bence önemli. Milli takımlar seviyesindeki başarıya doğrudan etkisi olduğunu düşünüyorum. Koç zaten efsane Obradoviç.
Maccabi Elektra, Caja Laboral’ ı eleyerek çıkmıştı Playoff’ tan. Sonrasında Real Madrid’ I geçtiler ama finalde Panathinaikos'a kaybettiler. Başlarında Efes’ den tanıdığım David Blatt var. Hatta takımda BabyFace Sofoklis Schortsanitis var. Dev Yunanlı. Aslında İsrail’ de bir numaralı spor olarak basketbol kabul ediliyor. Bu sebepten Panathinaikos gibi son derece etkili ve renkli bir seyirci toplulukları var. Bu da basketbola renk katıyor.
Son olarak biraz da Real Madrid’ den bahsedelim. Real Madrid Play Off’ larda yine bir İspanyol ekibi Power E. Valencia’ yı eleyerek geldi. Ancak Final Four’ u çok kötü oynadılar. Aslında Ettore Messina teknik direktör olarak devam etseydi bence daha fazla şansları olabilirdi.
…derken Dallas Mavericks – Los Angles Lakers maçı başladı ve NTV Spor’ dan canlı olarak izleme fırsatı buldum. Maçın ilk yarısı tamamlandığında kafamda şöyle bir soru oluşmuştu:
“3-0 geride olan Lakers devreye de 24 sayı geride girmişti. Acaba bu noktadan sonra o güne kadar NBA tarihinde 98 kere gerçekleşen 3-0’ dan seriyi 3-4’ e çevirme gerçekleşebilir miydi?”
Gerçekleşirse tarihi geri dönüşlerden birisi olurdu. Ne varki Dallas dış atışlarda inanılmaz bir yüzdeli bir ilk yarı oynamıştı. Maçı daha çok isteyen taraf görünümündeydiler. Lakers’ ta Kobe Bryant tutunmaya çalışıyordu ama o da pek gününde değildi. Aslında Dallas’ a baktığımızda 78 doğlumlu Dirk Nowitzki,73 doğumlu Jason Kidd, 77’ li Peja Stojakovic(Ki Hido’ nun da eski takım arkadaşlarındandır) yine 77’ li Jason Terry gibi yaş ortalamasını oldukça yukarılara çeken oyuncular yer almaktaydı. Ancak ilk yarıda gerek Peja gerek Jason Terry, 3lük isabetleri ile adeta Lakers’ ın belini büktüler. İşin ilginç yanı 3 sayılık atışlarda Dallas çok rahat boş adam buluyordu. Yani zorlama 3 atış neredeyse hiç yapmadılar. Set oyununu gayet iyi oynadılar. Sabırlı bir şekilde top dolaştırdılar ve boş adamları 3 sayı çizgisinin gerisinde buldular. Bu noktada oyun kuruculardan Jason Kidd ve 1.75’ lik Jose Barea’ nın assist’ leri de çok önemliydi.
İkinci yarıda Jason Terry atmaya devam etti. Hatta bir ara üst üste iki hücum yine boş kalarak cezayı kesti Lakers savunmasına. İlginç olan iyi 3lükçülerden Peja’ nın, bu hücumların birinde 3lüğü atmayarak eli sucak olan Jason Terry’ yi bulmasıydı. Sanırım Tecrübe dedikleri bu olsa gerek. 3lük yağmuru ikinci yarı boyunca devam etti. Hatta bir ara o kadar can yakıcı hale geldi ki, bunu hazmedemeyen Lakers’ tan iki oyuncu(Lamar Odom ve Andrew Bynum) yaptıkları sert fauller sonucu diskalifiye edildiler. Oyunun sonlarına doğru Dallas’ tan NBA 3lük rekorunu kırmalarını bekledim(Bir maçta en çok 3 sayı isabeti bulan takım). Hatta rekoru da egale ettiklerini gördüm. Ne varki oyun rolantiye döndükten sonra Dallas koçu, Jason Terry’ yi kenara almasaydı, bence bu rekoru da kırarlardı. 4 maçlık seride benim en çok dikkatimi çeken nokta ise Dallas Bench’ inden gelen oyuncular yaptığı inanılmaz katkıydı. Sonuç olarak Dallas, Lakers’ sı süpürerek eledi. Hatta son maçta resmen elektrik süpürgesi ile süpürdü
Basketbol dolu bir Pazar günüydü. Şimdi önümüzde Beko Basketbol Ligi Playoff turu ve devam eden NBA finalleri var.